Ağıtların Eşliğinde

Kalbimizin söylediği derin ağıtlara, teoriler eşlik edemiyor.

Yazdığım yazıları okuyan sizler, yası ve ölümü kalbine yakın tutanlar. Teşekkür ederim. Özellikle içinden geçtiğimiz şu zamanlarda, hızlandırılmış bir kurs misali kayıplar denizinde yüzerken, bir zamanlar hayatımızı canlı tutan, bizi geleceğe çeken kıymetlilerimizin ölümünde veya işimizin, eşimizin, projelerimizin, rutinlerimizin, yakınlık ihtiyaçlarımızın kaybında…Belirsiz ufka doğru yol alan biz miyiz yoksa onlar mı?

Deneyimlerimizi yeterli bir çerçevede konumlandırmak istediğimizde bu konuda yazılmış çizilmiş teorilerin çok ötesine geçmemiz gerekiyor sanki. İstenmeyen gerçekliğin inkârı ile başlayan sonrasında öfke ve pazarlığa doğru ilerleyen aşamalar belirli duygularımızı adlandırmamızda yardımcı oldular elbette, ama aslında bu teoriler üzerinde çalışanların da hiçbir zaman niyetlenmediği şekilde alana tekdüzelik getirdiler. Yasa tek model bir üniforma giydirdiler.

Ancak yas tutmanın (yasın bizi tutmasının) oldukça büyük bir kısmı bu modellerin dışında kalıyor. Bu modellerin sağladığı haritalar, kederlerimizin geçtiği rotayı tarifliyemiyor. Kalbimizin söylediği derin ağıtlara, teoriler eşlik edemiyor.

Halbuki bundan 12.000 yıl öncesine, Paleolitik çağa kadar geri gittiğimizde bulunan mağara çizimleri ve gömme işlemleri tüm bu teorilerin ötesinde bir şeyler fısıldıyor kulağımıza. Yas tutma süreci, yaşama kaldığımız yerden devam edebilmek için üstesinden gelmemiz gereken bir konu değil de, bunun ötesinde, yaşamla daha önce deneyimlemediğimiz bir yerden ilişki kurabilmemizin aracı ve yaşadıklarımızdan anlam yaratılması süreci belki de. Bunu duyabilen ve yaslarımıza bu şekilde eşlik etmeye çalışan bazı yeni modellerin gelişmesi kutlama hali doğuruyor içimde.

“Yası öğrenmeye başladıktan sonra kendinizi onun hakkında konuşurken bulmazsınız. Onu incelemezsiniz. Bunun yerine yas sizin konuşma şekliniz, inceleme şekliniz, görme şekliniz olur. Yas sizin amacınız olmak yerine, devam edemezken devam etme yolunuz olur.” Stephen Jenkinson, Bilge Öl

Olur mu hakikaten? Elçiyi öldürmezsek evet. Duygularınızı yani. Yas sürecinde ortaya çıkan duygularınızın kırık kalbiniz ve kederli ruhunuzla ilgili bize anlatacağı şeyler var. O mesajı duyana kadar orada durabilir miyiz? Kalbinizin etrafındaki boşluk, hayatınızda nelerin elinizden alındığını ve kalbinizin güvenle sarıp sarmalanarak tekrar atmaya başlaması için neye ihtiyacı olduğunu paylaşmak istiyor çünkü. Yas sürecine bir bilinmezlikle giriyoruz, hiçbir şey bilmiyoruz. Sadece oradaki boşluğu ve yalnızlığı dinleyebiliriz. Ve o boşluğa sorabiliriz? Konuşabilseydin, bana ne söylerdin?

Eğer bu kelimeler sizde yankılanıyorsa, burada birkaç dakika ayırabilir miyiz? Gözlerinizi kapatın ve sadece nefesinize odaklanın. Ciğerlerinizi şu an hissettiklerinizle doldurun. Bir veya birkaç duyguyu teneffüs etmek nasıl olur? Kendimize, her nefes verişimizde bu duyguyu salıverme lüksünü tanımak ve onun içinde oturmak… O nefesin içinizden çıkarak odaya bırakılması ama sonrasında içinde nefes alabildiğiniz besleyici bir yer haline dönüşmesi. Bunun içinde oturabiliriz, etrafınızı sarsa bile.

Hazır olduğunuzda gözlerinizi açın ve ihtiyacınıza şimdi bakın. O boşluk size ne söylüyor?

Yazının devamını okumak için buraya tıklayın.

Yas ve Ölüm Bilgeliği Platformu

 
Unutmuyoruz © 2021. All right reserved.
Size daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunabilmek için çerezler kullanıyoruz. Detaylı bilgi için çerez politikamızı ve kişisel verilerin korunması hakkında açıklama metnini inceleyebilirsiniz.
Unutmuyoruz.biz web sitesini daha iyi deneyimleyebilmek için lütfen telefonu dikey konumda kullanın.